İkinci durağımız Vietnam’ın ortasındaki tatil beldesi Hoi An. Buraya kuzeydeki başkent Hanoi‘den uçakla geldik. Burası hem yereller için hem de turistler için Güney Çin Denizi sahiline uzanan plajların olduğu, barlar sokağı, masaj salonları, restoranlarla dolu bir yer.
Hoi An küçük bir yer görülecek mekanları yarım günde bitirmek mümkün. Nehir boyu uzanan pazarı, istediğiniz kıyafeti bir günde dikebilen terzi-mağazaları, japon köprüsü ve yaz tatili ruhu. Hani İstanbul’dan çıkıp ayağımızı güneye bastığımız andaki his.
Biz ilk olarak karnımızı doyurmak için bir restorana girdik. Restoran bomboş, dışarıya bakan bir masaya oturduk. Biz kendi aramızda haldır haldır sohbet ederken arka masamıza bir genç oturdu. Vietnam’ın ortasında sadece iki masanın dolu olduğu küçücük bir restorandayız ve tek başına birasını yudumlayan bu genç Kadıköy’den Pakistan’a gönderilmiş bir Türk polis çıktı. Üstelik her gün Üsküdar’dan geçerken Karaçi burası diye söylenen iş arkadaşım Seda’ya inat bu polis Karaçi ateşeliğinde görevli çıkmasın mı! Bir insanın hayatı Karaçi ile kaç kere kesişir ki?
Türklerin deniz konusunda Kekova çitası çok yüksek maalesef bu okyanus kıyıları bizi kesmiyor. Ancak ileriki yazılarımda bizi şaşırtan denizleri de anlatacağım. Şimdilik Güney Çin Denizi’nin bizim sahillere rakip olmadığını söyleyebilirim.
Vietnam’da kadın olmak kolay değil, aileler sadece iki çocuk yapabiliyorlar. Üçüncü çocuk olması durumunda hem anne hem de baba işsiz kalıyor ve devlet çocuk desteği vermiyor.
Hoi An’da dolunaya denk geldik. Bunun ne demek olduğunu şöyle anlatayım; dolunay akşamlarında tüm evlerin ve iş yerlerinin önünde minik ateşler, tütsüler yakılıyor ve kapıların önüne bereket simgesi pirinçler serpiliyor. Bu özel gelenek ve dolunayın güzelliği Hoi An’da yüksek enerji ve hareketlilik yaratıyordu.
17. yy.’da yapılan köprü Vietnam’ın en ünlü mimari yapılarından biri çünkü bu köprünün resmi 2006 yılından beri 20.000 dong banknotlarının üzerini süslüyor. 18 metre uzunluğundaki köprü Vietnam, Çin ve Japon mimari harmonisiymiş. Erken dönem Selçuklu mimarisi olsaydı anlardım da…
Turistin hayatı hızlı akar, hep bir plan vardır kafasında farkında olmasa da koşturur durur, turist yorgundur. İşte böyle bir anda sağır ve dilsizlerin vakfına ait, sağır ve dilsizlerin hizmet ettiği, içeride konuşmanın yasak olduğu Reaching Out Tea House’a girdik. Burası hayatı bir anda yavaş çekime alan şahane bir çayevi. Sıcak veya soğuk onlarca çay seçeneği var. Harika porselenlerde sunum yapılıyor ve sadece tahtalara yazılı kelimeler gösterilerek çalışanlarla iletişim kurulabiliyor.
Vietnam’da o ayaklar hiç ayakkabıya girmiyor, eller de ayaklardan ayrılamıyor maalesef. Yeri gelmişken geniz temizlemek kesinlikle ayıp değil, sık sık bu sesler duyuluyor ancak yerlere tükürmüyorlar. Bir de birbirinin kafasından bit ayıklayanlar görürseniz sanırım bu da normal. Vietnam şapkası güzel ama ben bu sahnelerden sonra deneyemedim bile.
Hoi An’dan My Son Turu, Cham kalıntıları
Hoi An’dan turla gittiğimiz yerlerden biri 4-14 yy. arası yapılmış Hindu tapınaklarının gezilebileceği My Son (mıson okunuyor). Burası Unesco dünya mirası listesinde. Güneydoğu Asya’daki en önemli Hindu tapınaklarından birisi. Kaybolunabilecek kadar büyük bir alanda hala dimdik duran birçok tapınağı nefes alınamayacak kadar nemli bir havada ve ingilizcesi hiç anlaşılamayan bir rehberin Hinduizmi anlatışı ile gezdik.
Tur sonrası Hoi An’a dönerken Huynh Ri adasına uğradık ve tik ağacı atölyelerini gezdik.
Vietnam’daki diğer duraklar; Hanoi, Tam Coc, Ha Long Körfezi. Vietnam’da ne yenir ve Vietnam’ın tarihi, güney Vietnam Ho Chi Minh yazımda.
Yazıdaki rotam; Hoi An, Chua Cau (Japon Köprüsü), Reaching Out Tea House, My Son Kalıntıları
PaylaşTakip Et!