13 Günlük ada turumuzun 6. ve 7. günündeyiz, ilk kez car camping yaptık. Yani arabada yattık. Bu şahane deneyimi ayrı bir yazıda anlatacağım. 2 gün boyunca yarımadada dolanacağız. İzlanda turlarının birçoğu Snaefellsnes Yarımadası’na mutlaka günübirlik de olsa uğruyorlar. Minicik köyleri, boş vadilerin ortasındaki kiliseleri, siyah sahilleri, kraterleri, şelaleleri ile yine bir coğrafya kitabının içine girdik…
Budir Kilisesi
Yollar boyu boş kiliseler gördük ama köy yok! Neyse ki seyahatin başında Reykjavik’ten aldığımız Siminn hat sayesinde bunun gibi her sorumuzun cevabını anında araştırabildik. Meğer Reykjavik’e olan göç nedeniyle köyler zamanla yok olmuş ve çoğu Danimarka sömürge dönemlerine ait bu tarihi kiliseler cemaatsiz ve yalnız bir şekilde kalakalmışlar.
Raudfeldsgja Kanyonu
Yosunlarla kaplı bu kanyonun girişi yaklaştıkça büyüleyici dev bir yarığa dönüştü. Tepesi ne kadar genişse tabanı o kadar dar. İçinden şırıl şırıl su akıyor. Etrafı bomboş; sağında yine boş bir kilise, solunda minik bir çiftlik, ilerisinde bir krater. İzlanda bizim gezegenden değil diye çok okumuştum, Raudfeldsgja kanyonunda bunu hissettim ama daha bu başlangıçmış.
Arnarstapi Köyü
Hellnar Köyü
Hellnar ve Arnarstapi köylerinin arası 2,5 km. Sahil boyunca güzel bir yürüyüş rotası varmış ve hatta yazın bu iki köy arası yürüyüş turları yapılıyormuş ancak biz rüzgarlı ve yağmurlu bir Eylül günü yaşadığımızdan 5 km’lik bu yürüyüşü pas geçtik. Manzarası Haluk Bilginer, Zuhal Olcay filmlerinden fırlamış bir sahneye sahip Fjoruhusid Cafe Hellnar köyün en popüler çay mekanı.
Vatnshellir Mağarası
Yarımada gezisindeki duraklardan biri de lav akıntılarının soğuması ile oluşmuş Vatnshellir Mağarası. Hava çok soğuk, mağara dışarıdan da soğuk. Dünyanın en komik rehberli turuna katıldık. Kapkaranlık mağarada 45 dakika kahkahalarla gezdik. Çeşitli bölümlerden oluşan mağarada; özenle korunan dik lav formlarını, sadece mağaraya has bir çeşit bakteriyi ve elf kafası formundaki lav kalıntısını gördük. En güzel deneyim ise dünyanın merkezine yolculuğun başladığı Vatnshellir’de fenerlerin kapatılıp dipsiz karanlıkta geçirdiğimiz 60 saniyelik sessizlikti.
Djupalonssandur Sahili
16. yüzyılda İzlanda’nın en önemli balıkçı limanlarından biri olan bu siyah sahilde Nisan – Mayıs arası 60 tekne demirliyormuş. Sayı az gelse de 60 tekne 600 balıkçı demekmiş, insanlık için küçük ama İzlanda için çok büyük bir rakam. Neyse, işe alımlar da bu sahilde yapılırmış. Şöyle ki; 23-154 kg arası olan 4 koca kayadan en azından 54 kg olanı kaldırabilen erkekler kürekçi olabilirlermiş. Kayalar halen sahilde temsili olarak duruyor.
Sahilde 1948 Mart’ında dev gelgit dalgalarıyla sahile vuran trol gemisinin kalıntısı orijinal yeri bozulmadan saklanıyor.
Saxholl Krateri
Binlerce yıllık dev kraterler İzlanda manzarasının doğal öğelerinden biri. Saxholl’u gördüğümüzde heyecanlandık ama kuzey yazımda değineceğim, google earth’ün bile gördüğü daha dev bir krater maceramız oldu.
Kirkjufellfoss
Kirkjufell şelalesi de bana bir hayat dersi verdi; yoğun bir yağmurda Kirkjufell’e vardık. İlk bakışta bugüne kadar gördüğümüz şelalelerin yanında çok cılız geldi ama meğer olay şelale ve arkasındaki harika dağı fotoğraflamakmış. Şelalenin etrafı yağmur çamur demeden makinelerini poşetlerle koruyup fotoğraf çeken turist doluydu, insanlar havayı bahane etmeden anın tadını çıkarıyorlar. Her gezi derslerle dolu işte! Bahane üretmeyi bırakmış bu ruh hali için daha çook gezmeliyim!
Bjarnarhofn Köpek Balığı Müzesi
Uzun zamandır balıkçılıkla uğraşan bir ailenin açtığı etnik bir müze, açıkçası biz girdiğimize pişman olduk. İçeride eski oltalar, ağlar, dondurulmuş hayvanlar ve balıkçılık malzemeleri var ancak balıkçılık bizim için hiç yabancı bir meslek olmadığından yeni ve değişik pek birşey göremedik.
Köpek balığının etinde insanlar için zehirli olan üre bulunur bundan dolayı et yenmeden önce bir işlemden geçirilmek zorunda. Et fermante olmak üzere kesilerek tahta kasalarla toprağa gömülüyor birkaç hafta sonra ise çıkartılarak resimdeki gibi kurutulmak üzere asılıyor. Kurutulmuş ette çok yoğun idrar kokusu var ancak Hakarl isimli bu et İzlanda’lıların favorilerinden.
At Toplama
İzlanda’da ilkbaharda ahırlardan salınan atlar ve koyunlar Eylül-Ekim aylarında merkez köylerde yapılan festivallerle toplanırlar. Bu aktivite için kişi başı 500TL’lik turlar bile var. Bizse arabayla kuzeye yollanmışken bir kalabalık gördük, dedik düğün var herhalde bir bakalım. Başıboş dolaşan atlar önce çiftçilerin çabasıyla bir araya getirilip kovalama usulüyle resimdeki büyük alana dolduruluyorlar. Tek tek ayrıştırılarak çiftlik sahiplerinin kenarlardaki bekleme alanlarına yönlendiriliyorlar. Tabi bu arada aylarca özgürce dolaşıp şimdi sıkıştırılmak atları oldukça kızdırıyor, bundan dolayı resimdeki dev çiftçi gibi kuvvetli ve at yönetmeyi bilen adamlar içeride durabiliyorlar. Etraf ise tam bir şenlik, birasını alan bu ayırma işlemini seyretmeye geliyor.
Hvitserkur
Denizden su içen dev bir yaratığı andıran bu kaya aslında bir basalt yığını yani bir zamanlar burayı dolduran lav yığınından arta kalan…Denizden dolayı formu bozulmaması için tabanı betonla güçlendirilmiş, 15 metre yüksekliğinde. İsminin türkçesi beyaz tişört, kaynağı ise tepesinde yaşayan kuşların gübreleri.
İzlanda turumun diğer yazıları; İzlanda, Reykjavik, Snaefellsness’e Gidiş, Akureyri, Kuzeyden Doğuya, Buzullar, Güneyden Reykjavik’e Dönüş
Yazıdaki rotam; Langaholt, Budir Kilisesi, Raudfeldsgja Kanyonu, Arnarstapi Köyü, Hellnar Köyü, Vatnshellir Mağarası, Djupalonssandur sahili, Saxholl Krateri, Kirkjufellfoss, Bjarnarhofn Köpek Balığı Müzesi, Hvitserkur
PaylaşTakip Et!